Dünyanın en sıkı hapishanesinden  TC’ nin en büyük düşmanı sayılan bir örgütü yönetmek de her halde Türkiye’ye kısmet olmuş! 

Abdullah Öcalan, iki ay sonra İmralı’da görüştüğü kardeşi aracılığıyla mesajlar verdi: Paris’teki cinayetler işaret. Eşbaşkanlar gelirse sürece dair açıklamalarda bulunabilirim.” (kaynak Taraf)

Abdullah Öcalan kardeşi Memet’ e  ”…Suriye’ de Araplarla birleşinler, karşı çıkanları ellesinler dedi” – kaynak: Radikal-

MİT ve dinci özel harpçiler iş başında, cinayet şebekesi muhalefet edenleri yeniden tehdit ediyor.
 

Paris’te öldürülen, Türkiye’ ye girişleri yasaklı 3 kadının öldürülmesi, başlarına ateş edilmesi, malum Anadolu soykırımlarını  hatırlatmaya devam ediyor. Ermeni, Rum, Dersim ve Pontus soykırımlarından kalan bir gelenektir bu! Özel harp dairesi sadece el değiştirdi. MİT’i bu defa özel harp dairesinin dinci kanadı ele aldı. Ortak eylem ve operasyonlarda yerleri kolaylıkla doldurulabilen MİT mensupları deşifre edilebiliyor ama özel harpçilerin deşifresi ancak şimdiki gibi zorunluluk yüksek tansiyonda ise mümkün olabiliyor. Soğuk savaşın bitimi ve çoğu Avrupa ülkelerinde örgütlenen özel harp örgütlerinin ”dismantling lifting dissolution” prosedürüne tabii tutulmaları, Nato üyesi olan TC’ ye de soruldu, daha sonraları çetelerin Avrupa’da eylemler yapmaya devam etmeleri dolayısıla baskı arttı. Çiller Almanya’a çağrıldığında kesin söz verdi ve Suriye’ de üstlendirilen elemanların güvenliklerinin sağlanarak – örgüte katılan saf Kürtlerin farkına varmamaları hususunda uyduruk barışçı yol projelerinin ciddiymiş gibi ortaya atılması-  örgüte katılan binlerce militanın arasından tehlike arzedenlerin ellenmeleri ve özel harbin ana çekirdeğini oluşturanların Türkiye’de güvenlik altına alınmalarının sağlanması kararlaştırıldı. Plana göre PKK’ nin dağıtılması ve Kürtlerin tümden tesirsiz hale getirilmesi ana amaç idi. A. Öcalan, Ş. Sakık haindir diyerek projeyi başlattı ve 2. adam Ş. Sakık  örgütü demoralize etmenin bir faktörü olarak bu şekilde hem kadroların dağılmalarını sağlayacak hemde kaçmış süsü verilip özel harb dairesine bağlı timlerce gönderilen bir helikopterle alınarak Türkiye’de güvenlik altına alındı. A. Öcalan ise önemli kadroları öldürtmeye devam etti ama tümden çökertemedi. Tehlikeli pozisyona düşünce, bilinen ”diplomatik yol” manevrası ile son senaryo devreye sokuldu- TV kameralarına, ”hizmete hazırım” dedirtilerek,- hemen hemen deşifre edildi- böylece geri kalan kadroların dağıtılmasının piskolojik yolu denendi, gene başarılı olamayınca geri adım atılarak terörist başı olmaya devam etti, 10 yıldan fazla MİT kuryeleri ile örgütü yönlendirmeye çalıştı. Bu süreçte görevli MİT elamanlarının tesadüfen polisçe deşifre edilmeleri ve senaryonun başarısızlığı ortaya çıkınca, kardeşleri devreye sokuldu.Dünyanın en sıkı hapishanesinden  TC’ nin en büyük düşmanı sayılan bir örgütü yönetmek de her halde Türkiye’ye kısmet olmuş!

Normalde bütün mücadelelerin bir raconu vardır. Kadınlar ve çocuklar öldürülmez. Nitekim Osmanlı ve onun devamı olan Türkiye’de yüksek yoğunluklu etnik temizleme dalaşında bu çoktan bir istisna oldu, centilmenlik kuralı şimdi bozulmadı, Müslümanlık ve Türklük bütün Anadolu’ da bu yolla onu kökten bozarak yayıldı. Anadolu’nun yerli halkları bu şekilde teker teker yok edildi. Osmanlı padişahları beşikteki kardeşlerini bile boğdurturken bu vahşete öncüllük ediyorlardı.

 Paris’te öldürülen kadınlar uzakta oldukları halde kahpe Müslüman kurşunlarından kurtulamadılar.

Kürtleri, Ermenileri ve Rumları aşağılama, yok etme piskolojisi ile kimlik oluşturmaya çalışan Balkan ve Arap göçmenleri kazdıkları kuyulara düşüyorlar. Türkiye Kürtlerini sahte örgütlerle manüpüle eden TC, Irak ve Suriye Kürtlerinin birleşme potansiyelinden öcü gibi korkuyor. Türk’lerin korkusu her zaman büyüktür, ha Ermeni gelecek , ha Rum gelip eski toprağını geri isteyeccek diye şartlandırılmıştır insanlar. Her göçmen ki sabah akşam kendi ağzı ile başka yerden Anadolu’ya geldiğini söyler durur ve bu korkuyu da kendinde taşımaktan kurtulamaz o…

Çünkü onlar hala korkmaktadırlar…


Paranoid-şizofrenik bir halet-i ruhiye ile tüm dünyayı Türk’ün düşmanı belliyorlar. Avrupa’da camiler kurarak bebeklere varana kadar herkese bunu aşılıyorlar. Avrupa’ya düşman diyerek üye ülke olmaya çalışıyorlar. Caniliğin en adisi ile, başka halkları terörist ilan etmek için başkalarına yalvarıp duruyorlar. Bu yüzden işte kürtlerden,alevilerden, ruslardan, amerikalılardan, trinidad tobagolularda, burkina fasolulardan hülasa “yetmiş iki buçuk milletten” nefret ediyorlar. Nefret Suçu dedikleri ne ola ki?  Nefret Suçu, belirli ve ortak karakteristik özellikleri bulunan birey ve gruplara veya onların mülklerine yönelik önyargılarla işlenmiş suçlara verilen bir isim. Yaşadığımız coğrafyada yüzyıllardır var olan bir suç ancak ismi ile tanımlanması henüz çok yeni.

Tüm bu yaşanan cinayetler, katliamlar “bebeklerden katil yaratan” bir sistemin ürünü. Evde, okulda, işte, sokakta ve hatta sinemada, televizyonda, kitaplarda hergün yeniden ve yeniden üretilen bir ideolojinin ürünü. Gündelik dilde kullanilan “ermeni dölü, rum tohumu, kıro kürt, mal bulmuş mağribi, ne Şam’ın şekeri, ne arabın yüzü” gibi ifadeler nefretin ve şovenizmin hücreleri de aşarak artık mitokondrilere kadar işlediğinin açık bir örneği.
Nefret sadece televizyondan akmıyor. Romanlardan, öykülerden, şiirlerden de akıyor. Türk edebiyatının “büyük muharriri” Hüseyin Rahmi Gürpınar; “Toraman” isimli eserinde Alevilerden şöyle söz ediyor; “Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam… Kızılbaş mıdır nedir?” Bir başka” büyük yazar” Reşat Nuri Güntekin ise “Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı eserinde, (ki dönemin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılıp dağıtılıyor. Devlet tiyatrolarında da sahneleniyor)  “Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur… Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi töbe olsun..” diyor. Türk Tiyatrosu’nun “ulu çınarı” Haldun Taner de tam bir “Alevi düşmanı” Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” adlı oyununda 46. Sayfada; “Bırak allasen müdür bey. Bazen kanıma dokanıyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğluhindir o, ne kahpe dinli kızılbaştır o! Müslüman olsa acımak bilir.” Aynı eserden bir alıntı daha.. (Sf:61) “Ve işte o anda, tövbeler olsun, abla-kardeş, kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik.” diyor.
 

Senaryonun basitliği ve gaflet!
 

Türk tarafı:  Teknik danışmanlar–> TC Başbakanı–>–MİT–>Öcalan

Sözde Kürt tarafı:  Öcalan–>MİT–>psikoljik savaşın elemanları—-> Tetikçi elemanlar (Paris’te kadın katilleri)–>TC Başbakanı–>TC Hükümeti

Kürt sorununu gizli servis eliyle çözme girişimi başlı başlına tehlikeli bir olaydır. Muhatab olarak kabul edilen kişiyi MİT ve dinci özel harpçılar belirlediğine göre, burada hiç bir toplum ve halkın iradesi sözkonusu değildir.
 

”Terörist başı” aniden “baş müzakereci” yapıldı. Uyutulan milyonlarca insan, ”imralı” adı ile başka ılımlı bir Müslüman’dan bahsedildiğini sanıyor! TC sorunu çok ciddi görüyor. Bu kadar ciddi bir  sorunu çözecek adama ”İmralı” lakabı takıp, yeni senaryolarla paçayı kurtarmaya çalışan sivil asker çeteler zamandan kazanmaya çalışıyorlar. Yıllarca Kürt halkının başına musallat edilen, şimdilerde de ”İmralı” ismi ile anılan Abdullah Öcalan terör kartının bu şekilde çarpıkça oynanması nihayetinde kaçınılmaz oldu.

 

Dünyanın en aşağılık, en rezil insanları, korkaklardır. Onlar İmralı’dan örgütlenen, düşmandan daha tehlikeli bir rol oynayan,oradan geldikleri için, ”tanıdık, bizden” diye sayılan, kapıları haince açtıran ve hiç karşı koymayan üç kadının enselerine kurşun sıkmakla büyük Türk islam imparatorluğunu kuracaklarının sanan aşağılık bir din ve kültürün ürünleridirler…Üç, hatta dört kurşun sıkarlar…İşte budur Türk islam sentezi denilen barbarlık, işte budur İmralı denilen Türk cinayet şebekesi… Katiller servisinin senaryolarından meddet bekleyen bir toplum çökmeyi hak etmiştir. Kürtler’in seçimle gelen iradesi varken, karanlık oyunlara bel bağlamanın hiç bir rasyonel temeli yoktur. Kürtlerin siyasi iradesinin tanınmadığı, tanınmayacağı seçimle gelen BDP’ye yaklaşımla netleşmiştir. BDP bir yana atılıp, karanlık insanların Kürtlerin liderleri diye lanse edilmesi devletin herzaman ana politikası olmuştur. Kürdistan’da seçimin fazla bir anlamı olmadığı da anlaşılmıştır. Devlet Kürt sorununu MİT’ e işkenceci başına, kiralık katile havale etmiştir.”Baş müzakereci” kafese konulmaz ve bu müzakereci her zaman kendi adıyla anılır. Aynı müzakereci 2 tane kimlik, 2 şahsiyet taşıyamaz, yani aynı anda hem terrörist, hem de bir devletin meşru, masada ki baş muhatabı değildir. Resmi olarak terörist kimliği henüz değiştirilmemiş, MİT yapıyormuş havası verilerek ciddiyetsizce bir manüpülasyonla, devletin Kürt sorununu çözecek tek iyi adamı, tek dostu ve baş müzakerecesi ilan edilmiştir. Bu son olay bile Türkiye’ de nasıl bir kültür sefaletinin yaşandığını sergiliyor.

Sevgi ve Saygılarla

Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey
Esin Duran,
Selda Suner,
N. Gök,
Sezer Aşkın,
Melahat Baykara,
Uğur Demir
Ismail B. Cenk
Bedri Engin,
Selma Altuntaş,
Filiz Serin,
Nedim Serin,
Vedat Koçak,
Salih Birdal,
Mustafa Gur,
Hasan Zafer
Bahar Ünsal
Osman Bahar
Ayse bahar
Metin Maslak
H. Maslak
Dilek Solak
zeynep içkaya
Sevda maslak
Sercan Gezmiş
İpek Doğan
Nazım Doğan
Murat Doğan
esin erkan
Beyhan erdem
n. erdem
İsmail Deniz
Ayten BARAK
Ugur Birdal
Ahmet Tan
Yıldırım Kongar
Selma Kongar
Birol Aytekin
Hatice Gül
Ibrahim Erkin
Kemal erdem
Rıza Akdemir
Mehmet Coskun
Hüseyin demir
fethi killi
Yeliz Ender
Mustafa Ender
Ugur Basak
Kemal Dektaş
Ayten Ilkdal
Nuri Aktanır
Metin Koc
Sevgi Ender
Burhan Kulakçı
Oğuz Duran
Burcu Kanter
Aysel kanter
Erol kanter
Layla SOLGUN
Orkun Keskin
T. Vural
Oğuz şen
Nur Şen
Ismail çaykara
Burhan Orkal
D. Kahan
Seher Yıldız
Esra akkaya
Mehmet Uzan
Yeliz IŞIK
Seyhan İlknur
Osman Çekiç
esma yıldız
Murat Çetindal
Ali OkyarMusa Tekin
Aslı Birdal
Nazmi Doğan
İnci Gür
L. Okar
Mürsel Bozkır
Zeynep Şengül
Gülcan Iğsız
Murat Nidar
şemsi Kaya
Ayten Ekşi,
Eda leman
nermin ışıl
D. Polat
Kadir Erdem
Serdar OKTAY
Mehmet Özdemir
Mustafa Erkan
Nuri AKTAS
Emine AKTAS
O. Kadir Ergun
Metin Kurca

Sedat Isiklar
Filiz Bag
Kadir Baskale
Sevim Varlik

Hasan Mesut Akkaya
Necmi Guler
Erhan Isguz
Meral Okur
Bilge Okyaz.
Kemal Koç
L. Mirakoğlu
Oktay Kızılcık
Mehmet Yavuzgil
Erdal Polat

Hüsnnü oktay
Ahmet tekin.

http://www.facebook.com/entegrasyon.komitesi

 

Leave a comment